Yapı Malzemelerinin Niteliği Üzerine Düşünmek

Kutsal Yazılar’ın bu bölümü üzerinde düşünürken, bölümle olan bağlantımızı ve kendi yaşam alanımızdaki önemini daha iyi anlamamızı sağlayan metnin üç özelliğine bakmamız gerekir.

Gönüllülüğe Dayalı Sunu

İlk olarak, sunular zorla değil, gönüllü olarak sunulmalıydı. Tanrı Musa’ya ‘Gönülden veren herkesin armağanını alın’ demişti (2. ayet). Mısır’dan Çıkış 35. bölümdeki paralel pasajda Musa halka şöyle der: “İstekli olan herkes RAB’be… armağan etsin.” (5. ayet). Diğer bir deyişle, sunuların Tanrı’nın halkından gelen bir karşılık olması gerekiyordu. Sunular Mısır’dan kurtarılmalarının karşılığı olmadığı gibi, kurtuluşlarını satın alma çabası da değildi — böyle düşünceler metne aykırıdır. Aksine, tapınağın inşası için yaptıkları bağışların içten bir minnettarlık ve tapınma eylemi olması gerekiyordu.

Kuşkusuz Pavlus’un Korintlilere verdiği talimatlar Tanrı’nın Musa’ya verdiği talimatları yankılamaktadır: “Herkes yüreğinde niyet ettiği gibi versin; isteksizce ya da zorlanmış gibi değil. Çünkü Tanrı sevinçle vereni sever” (2. Korintliler 9:7). Bildiğimiz gibi, halk itaat etmedi çünkü Musa Sina Dağı’nın tepesinde bu talimatları alırken, onlar dağın eteklerinde isyan planları yapıyorlardı. Halk en sonunda Harun’dan Tanrı’nın bir suretini yapmasını istedi. Ancak Tanrı onların itaatsizliğini ortadan kaldırdıktan ve Musa bu isteği halka ilettikten sonra, halk da aynı şekilde karşılık verdi ve cömertçe bağışta bulundu:

“Halk RAB’bin yapılmasını buyurduğu iş için gereğinden fazla getiriyor” dediler. Bunun üzerine Musa buyruk verdi: “Ne erkek, ne kadın hiç kimse kutsal yere armağan olarak artık bir şey vermesin.” Buyruk ordugahta ilan edildi. Böylece halkın daha çok armağan getirmesine engel olundu. Çünkü o ana kadar getirilenler işi bitirmek için yeter de artardı bile.” (Mısır’dan Çıkış 36:5–7)

Halka vermeyi kesmeleri söylenmişti, çünkü Buluşma Çadırı’nın inşası için gereğinden fazla bağışta bulunmuşlardı. Malzemelerin pahalılığı göz önüne alındığında, cömertliklerinin ne kadar derin olduğunu görebiliriz. Peki neden bu kadar cömertçe bağışta bulundular? Kuşkusuz birçok nedeni vardır, fakat bunların başında Tanrı’nın konutunun inşasına katkıda bulunuyor olmaları gelir.

Tanrı’nın Konutunun İnşası

Aden Bahçesi’nden bu yana Tanrı’nın halkı antlaşma Rablerine yabancılaşmıştı. Tanrı Âdem ve Havva’yı, Tanrı’nın yeryüzündeki ilk konutu, ilk tapınağı olan bahçenin huzurundan kovmuştu. Onları bahçeden çıkarıp huzuruna girmelerini engellediğinde, paydaşlıklarının yeniden kurulacağı, kadının soyunun yılanın soyunu yeneceği bir dönem vaat etti.

İsrail’in Mısır’dan kurtuluşu ve şimdi İsrail’in orta yerinde Tanrı’nın konutunun inşa edilmesi, bozulan paydaşlığın yeniden sağlanması için ileriye doğru atılmış dev bir adımdı. Bu yeniden yapılanma, Tanrı’nın huzurunda yaşama özlemi, kuşkusuz İsrailliler’in cömertliğinde motive edici bir faktördü. Mezmur yazarı bu duyguyu çok iyi ifade eder: “Biliyorum, RAB mazlumun davasını savunur, yoksulları haklı çıkarır. Kuşkusuz doğrular senin adına şükredecek, dürüstler senin huzurunda oturacak” (Mezmur 140:12–13). Mezmur yazarı başka bir yerde şöyle der: “Senin avlularında bir gün, başka yerdeki bin günden iyidir; Kötülerin çadırında yaşamaktansa, Tanrım’ın evinin eşiğinde durmayı yeğlerim” (Mezmur 84:10).

İsrailliler’in cömertliğini ve Rabbin huzurunda yaşama arzusunu düşündüğümüzde, bu tür davranışların bizi yansıtıp yansıtmadığını kendimize sormamız gerekir. Ondalıklarımızı ve sunularımızı verirken, bunların en nihayetinde Tanrı’nın nihai meskeni olan kilisenin inşasına aktarılacağını bilerek cömertçe veriyor muyuz? Tanrı’nın Mesih’teki lütfunun kabul edicileri olarak, Mesih’in Müjdesi’nin kendi çevremizde, kendi ülkemizde ve hatta tüm dünyada duyurulması için cömertçe bağışta bulunuyor muyuz? İlk Adem’e verilen hâkimiyet görevinden bildiğimiz üzere, yeryüzünü Tanrı’nın suretiyle doldurması ve tapınak olan bahçeyi dünyanın dört bir yanına yayması gerekiyordu. Âdem günah işlediğinde, Tanrı Adem’e verdiği görevi kendisi üstlendi ve İbrahim’e onun aracılığıyla tüm ulusların kutsanacağını söyledi. Böylece Tanrı, son Âdem olan Oğlu aracılığıyla egemenlik görevini yerine getirecekti.

Son Âdem kiliseye Yüce Buyruk’u verdiğinde (Matta 28:18–19) bu görevi üstlenmiştir. Müjde’yle her ulusa gitmeliyiz ve kilise cömert bağışlar olmadan uluslara gidemez. Tanrı’nın halkı olan kilise cömertçe vermelidir ki, kilise, son tapınak, Tanrı’nın meskeni inşa edilebilsin. Üzerinde düşünmemiz gereken bir başka konu daha vardır, o da değerli sunuların kaynağıdır.

Mısır’ın Altınını Doğru Amaçla Kullanmak

Kölelerden oluşan bir ulus olarak İsrail’in hiçbir zenginliği yoktu. Tanrı onları zalim Mısırlı efendilerinden kurtardığında, efendilerinin gözünde onlara lütufta bulundu; ilahi olarak verilen bu lütuf İsrailliler’in onları yağmalamasını sağladı: “RAB İsrailliler’in Mısırlılar’ın gözünde lütuf bulmasını sağladı. Mısırlılar onlara istediklerini verdiler. Böylece İsrailliler onları soydular” (Mısır’dan Çıkış 12:36). Ancak İsrail için Mısır’ın altın ve hazinelerinin iyi ve kötü bir kullanımı vardı. İyi kullanım, Tanrı’nın evi olan Buluşma Çadırı’nın inşası içindi. Kötü kullanım ise, Tanrı’nın bir tasviri olan altın buzağının yapılmasıydı (Mısır’dan Çıkış 32:4). Sanırım burada önemli bir ders var, o da mali durumumuzu ve sahip olduklarımızı nasıl kullandığımızla ilgilidir.

Tanrı bize tapınağın ya da kilisenin inşasına katkıda bulunabilmemiz için bunları verdiğinde, işimizden ve yatırımlarımızdan aldığımız parayı ve sahip olduğumuz varlıkları çok kolay bir şekilde bir puta dönüştürebiliriz. Bu durum elbette işimize de farklı bir ışık tutmaktadır. İşe daha fazla para kazanmak için mi gidiyoruz? Ailelerimize maddi destek sağlamak kesinlikle önemli, saygın ve tanrısal bir amaç olsa da (1. Timoteos 5:8), tapınağın, yani kilisenin inşasına daha fazla katkıda bulunma arzumuz da var mı? Bu metin kesinlikle para kullanımımızı düşünmemize yol açmalıdır — paraya tapıyor muyuz yoksa onu Mesih’in Müjdesi’ni yaymak için mi kullanıyoruz? Son olarak, bu anlatıda dikkatimizi çekmesi gereken bir başka unsur daha vardır; o da hangi malzemelerin kullanılacağına ilişkin özel talimatlardır.

Tapınak Neyle İnşa Edilecekti?

Bu hikâye, Buluşma Çadırı’nın inşasında kullanılması gereken özel malzeme türlerini açıkça vurgulamaktadır. Yeni Antlaşma’da Pavlus Korintliler’e son tapınak olan kilisenin inşasında kullandıkları malzemelerin niteliği konusunda soru sorar:

“Tanrı’nın bana lütfettiği görev uyarınca bilge bir mimar gibi temel attım, başkaları da bu temel üzerine inşa ediyor. Herkes nasıl inşa ettiğine dikkat etsin. Çünkü hiç kimse atılan temelden, yani İsa Mesih’ten başka bir temel atamaz. Bu temel üzerine kimi altın, gümüş ya da değerli taşlarla, kimi de tahta, ot ya da kamışla inşa edecek. Herkesin yaptığı iş belli olacak, yargı günü ortaya çıkacak. Herkesin işi ateşle açığa vurulacak. Ateş her işin niteliğini sınayacak. Bir kimsenin inşa ettikleri ateşe dayanırsa, o kimse ödülünü alacak. Yaptıkları yanarsa, zarar edecek. Kendisi kurtulacak, ama ateşten geçmiş gibi olacaktır. Tanrı’nın tapınağı olduğunuzu, Tanrı’nın Ruhu’nun sizde yaşadığını bilmiyor musunuz?” (1. Korintliler 3:10–16).

Bu bölümün öncelikle hizmet edenlere ve tapınağın, yani Mesih’in temeli üzerine nasıl inşa edeceklerine yönelik olduğundan eminiz. Ancak aynı zamanda Pavlus’un sorduğu sorular hepimiz için geçerlidir. Tapınağı, yani kiliseyi Tanrı’nın verdiği özel talimatlara uygun olarak inşa edecek miyiz? Söz’ün, Mesih’in ve çarmıha gerilmiş olanın vaaz edilmesi ve öğretilmesi; sakramentlerin, vaftizin ve Rabbin Sofrası’nın uygulanması ve içtenlikle dua edilmesi gibi Tanrı’nın öngördüğü malzemelerle mi yoksa insan bilgeliğiyle mi inşa edeceğiz? Mesih’in temeli üzerine ancak Tanrı’nın buyurduğu malzemelerle inşa edebiliriz, bundan daha azını yapmak mümkün değildir. Bu nedenle Musa gibi bizler de Rabbin buyruklarına uymalı ve tapınağın, yani kilisenin inşası için yalnızca O’nun buyurduğu şeyleri kullanmalıyız.