Sandığın Ayrıntıları
Buluşma Çadırı’nın inşasıyla ilgili talimatların, çadırın kendisiyle değil, Antlaşma Sandığı’yla başlaması ilginçtir. Bunun nedeni büyük olasılıkla sandığın, Mısır’dan çıktıktan sonra İsrail’in ortasında Tanrı’nın varlığının en yüce sembolünü temsil etmesiydi. 10. ayette sandığın 2½ arşın uzunluğunda (yaklaşık 115 cm), 1½ arşın yüksekliğinde (yaklaşık 70 cm.) ve 1½ arşın genişliğinde olması gerektiğini okuruz. Sandık akasya ağacından yapılacak, aynı ağaç Buluşma Çadırı’nın geri kalanında da kullanılacak ve üzeri altınla kaplanacaktı. Sandığın her iki yanında ikişer halka olmak üzere dört halka vardı (12. ayet) ve bu halkalara iki ağaç direk yerleştirilecekti. Bu direkler İsrailliler’in Antlaşma Sandığı’nı hareket ettirip taşımalarını sağlayan kollardı ve asla çıkarılmayacaklardı.
Direklerin amacı hiçbir insan elinin sandığa temas etmemesini sağlamaktı. Uzza’nın sandığa dokunduğu için öldürüldüğü zamanı hatırlıyoruz. İsrailliler sandığı bir at arabası üzerinde taşıyorlardı; İsrail’in bu uygulamayı, sandığı ele geçirdikten sonra İsrailliler’e geri gönderen Filistliler’den aldığı sanılmaktadır. Bir çukura düştüklerinde sandığı taşıyorlardı; sandık yere düşecekti, Uzza onu sabitlemek için uzandı, ona dokundu ve Tanrı onu öldürdü: “Nakon’un harman yerine vardıklarında öküzler tökezledi. Bu nedenle Uzza elini uzatıp Tanrı’nın Sandığı’nı tuttu. RAB Tanrı saygısızca davranan Uzza’ya öfkelenerek onu orada yere çaldı. Uzza Tanrı’nın Sandığı’nın yanında öldü” (2. Samuel 6:6–7). Sandık Tanrı’nın tahtıydı ve bu nedenle kutsaldı. Bu nedenle hiçbir günahkâr insan eli ona dokunamazdı ve eğer dokunursa, yargı hızlı ve katıydı.
-
ayette Musa’nın Ahit Sandığı’nın içine ‘tanıklık’ koyacağını okuruz. Ahit sandığı hem ‘Levha Sandığı’ (Mısır’dan Çıkış 40:21) hem de ‘Antlaşma Sandığı’ (Çölde Sayım 10:33) olarak adlandırıldığı için, ‘tanıklık’ ‘antlaşma’ ile eşanlamlıdır. Başka bir deyişle, Musa On Emir’in bir kopyasını sandığın içine yerleştirecekti. Mısır’dan Çıkış’ta üstü kapalı olarak anlatılanlar başka bir yerde açıkça belirtilmiştir: “O zaman RAB bana, ’Öncekiler gibi iki taş levha kes ve dağa, yanıma çık dedi, ’Ağaçtan bir sandık yap. Parçaladığın önceki levhalara yazılı buyrukları yeni levhalara yazacağım. Sonra onları sandığa koyacaksın” (Yasa’nın Tekrarı 10:1–2).
-
ayet bize sandığın üzerinde ESV’nin1 ‘bağışlanma kapağı’ olarak adlandırdığı bir örtü olduğunu bildirir. Bağışlanma kapağı, kelimesi kelimesine çevrildiğinde, ‘kefaret örtüsü’ anlamına gelir. Bu nedenle sandığın örtüsü ya da bağışlanma kapağı, Kefaret Günü’yle olan bağlantısı dolayısıyla kefaret olarak da isimlendirilmiştir. Levililer 16:12–16’da ayrıntılı bir şekilde açıklandığı üzere, bağışlanma kapağı, başkâhinin İsrail’in günahları için kefaret ödemesi gereken ilk yerdi. Başkâhin, Rabbin huzuruna sunaktaki ateşten buhurdanlık dolusu kor getirmeli ve sandığın durduğu en kutsal yerin içine taşımalıydı. Buhurdanlıktan çıkan duman, kâhinin doğrudan sandığa bakmasını engelleyen koruyucu bir buluttu. Kâhinin daha sonra kurban edilen boğanın kanından bir miktar alıp parmağıyla bağışlanma kapağının üzerine serpmesi gerekiyordu. Bunu, kanı en kutsal yerin perdesinin içine serpilecek olan günah sunusu için bir teke kurbanıyla birleştiren başkâhin, böylece yılda bir kez İsrail’in günahlarının kefaretini ödemiş olurdu.
Bağışlanma kapağına paralel olarak, 18. ayet İsrailliler’in sandığın üzerine iki altın melek yerleştirmeleri gerektiğini gösterir: “Keruvlar yukarı doğru açık kanatlarıyla kapağı örtecek. Yüzleri birbirine dönük olacak ve kapağa bakacak” (Mısır’dan Çıkış 25:20). Sandığın üzerine yerleştirildikten sonra, Tanrı İsrailliler’le, önce Musa’yla sonra da sonraki başkâhinlerle görüşeceğine dair vaatte bulundu. Tanrı, keruvların arasından halkıyla konuşur ve onlara kendi buyruklarını iletirdi. Antlaşma Sandığı, özellikle de bağışlanma kapağı, tam anlamıyla Tanrı’nın yeryüzündeki tahtı, yani cennetin yeryüzüne inmiş haliydi. 1. Samuel’de şunları görüyoruz: “Halk Şilo’ya adamlar gönderdi. Keruvlar arasında taht kurmuş, Her Şeye Egemen RAB’bin Antlaşma Sandığı’nı oradan getirdiler” (4:4). Mezmur yazarı da şöyle diyor: “RAB egemenlik sürüyor, titresin halklar! Keruvlar arasında tahtına oturmuş, Sarsılsın yeryüzü!” (Mezmur 99:1). Ancak Tanrı’nın tahtını koruduğu tek yer sandık değildi.
Kutsal Yazılar’ın diğer bölümlerinde Tanrı’nın tahtının keruvların varlığıyla simgelendiğini görürüz. Tanrı’nın tahtının göründüğü ilk yer Aden’deki tapınak bahçesidir. İnsan günah işlediğinde, Tanrı günahla kirlenmiş çifti, tıpkı sandığın tepesindeki iki melek gibi, alevli kılıçları olan iki melek tarafından korunan huzurundan uzaklaştırdı (Yaratılış 3:24). Taht-keruv imgesi daha sonra peygamber Hezekiel’de bir kez daha ortaya çıkar; Hezekiel peygamberlik görevine çağrılışını anlatırken Rab Hezekiel’e gökleri açarak Tanrı’nın taht odasına bakmasına izin verir: “Başları üzerindeki kubbenin üstünde laciverttaşından yapılmış tahta benzer bir nesne vardı. Yüksekte, tahtı andıran nesnede insana benzer biri oturuyordu” (Hezekiel 1:26).
Keruvların ve Tanrı’nın tahtının göründüğü en bilinen yer Vahiy kitabıdır. Elçi Yuhanna görümünde cennete götürüldüğünde, dört canlı yaratıkla, yani dört keruvla çevrili bir taht olan Tanrı’nın tahtını gördü (Vahiy 4:7). Bu bölümler incelendiğinde, kefaret örtüsünün, yani bağışlanma kapağının Tanrı’nın yeryüzündeki tahtı olduğu açıkça görülmektedir. Bir önceki bölümde gördüğümüz üzere, sandık gökte var olanın bir örneğidir, Tanrı’nın göksel tapınaktaki tahtının bir kopyasıdır.
Kutsal Kitap’ın İngilizce’deki English Standard Version tercümesi.