Yeni Antlaşma Işığında Masa ve Ekmek
Yeni Antlaşma’ya geçerek huzur ekmeği sofrası ile Mesih arasındaki bağlantıları araştırdığımızda, birkaç yerde birbiriyle ilişkili olduğunu düşünüyorum. Örneğin Mesih’in beş bin kişiyi doyurması, Rabbin Sofrası ve Rabbin Duası arasında bağlantılar vardır.
İsa’nın Beş Bin Kişiyi Doyurması
Bence huzur ekmeğiyle bağlantılı olan aynı unsurlar Mesih’in beş bin kişiyi doyurmasında da karşımıza çıkar. Kalabalık acıktığında, Mesih çocuğun elinden beş somun ekmek ve iki balık almış, onları çoğaltmış ve kalabalığın fiziksel olarak beslenmesini sağlamıştır. Bu arada, dolaylı bir bağlantı olup olmadığı hala belirsizliğini korumaktadır, ancak çadırdaki masada aynı sayıda somun ekmeğin bulunduğu on iki sepet dolusu ekmek kalmıştı. Ayrıca Mesih’in beş bin kişiyi doyurma mucizesinin önemini nasıl açıkladığı da son derece ilginçtir.
İsa kalabalığın arasından çekildikten sonra bazı kişiler O’nu takip edince dönüp onlara şöyle dedi “Size doğrusunu söyleyeyim, doğaüstü belirtiler gördüğünüz için değil, ekmeklerden yiyip doyduğunuz için beni arıyorsunuz” (Yuhanna 6:26). Daha sonra kendisinin gökten gelen gerçek ekmek olduğunu açıklamaya başladı:
“Size doğrusunu söyleyeyim, gökten ekmeği size Musa vermedi, gökten size gerçek ekmeği Babam verir. Çünkü Tanrı’nın ekmeği, gökten inen ve dünyaya yaşam verendir.” Onlar da, “Efendimiz, bizlere her zaman bu ekmeği ver!” dediler. İsa, “Yaşam ekmeği Ben’im. Bana gelen asla acıkmaz, bana iman eden hiçbir zaman susamaz” dedi.” (Yuhanna 6:32–35)
İsa’nın bu açıklaması man ile huzur ekmeği arasında açık bir bağlantı olduğunu ortaya koymaktadır.
Buluşma Çadırı, gökten gelen gerçek çadırın bir kopyasıdır — man gökten geliyordu ve buluşma çadırındaki varlığı nedeniyle, huzur ekmeği de gökten gelen ekmekti. Mesih kendisinin gökten gelen ekmek olduğunu ve kendisine gelen kişinin asla açlık ve susuzluk çekmeyeceğini belirtmiştir. Gökten gelen man nasıl İsraillilere yaşam verdiyse ve önderlerin Tanrı’nın huzurunda yedikleri antlaşma yemeği de Tanrı’nın onlara Mısır’dan çıkışta verdiği yaşamı hatırlattıysa, Mesih’e iman eden herkes de yaşam yani sonsuz yaşam alır.
Rabbin Sofrası
Mesih, Rabbin Sofrası ve Buluşma Çadırı’ndaki huzur ekmeği masası arasındaki bağlantıları kesinlikle görmekteyiz. Mısır’dan Çıkış 24‘te İsrail’in ileri gelenleri Rabbin huzurunda bir antlaşma tasdik yemeği yemek için Sina Dağı’na çıktılar. Bu yemekten hemen önce Musa ve İsrail halkı Sina antlaşmasını onaylamış ve Musa kurban kanını antlaşma kitabının ve halkın üzerine serpmiştir. Aynı unsurlar Rabbin Sofrası’nda eşsiz bir şekilde ortaya çıkar. Aslında, iki olay arasındaki bağlayıcı özelliklerden biri, ’antlaşmanın kanı’ ifadesidir. Bu ifade sadece Mısır’dan Çıkış 24’te, Rabbin Sofrası ile ilgili Müjde’de ve İbraniler’in dokuzuncu bölümünde geçer. Ancak Rabbin Sofrası’nda Mesih yeni antlaşmayı hayvanların kanıyla değil, kendi kanıyla tasdik etmiştir. İbraniler’in yazarının Mesih’in kurbanını, antlaşmanın kanını, bizi günahtan arındıran şeyle ilişkilendirdiğini unutmayın: “Öyleyse yüreklerimiz serpmeyle kötü vicdandan arınmış, bedenlerimiz temiz suyla yıkanmış olarak, imanın verdiği tam güvenceyle, yürekten bir içtenlikle Tanrı’ya yaklaşalım” (İbraniler 10:22).
Yeri gelmişken, bazıları merak edebilir: Rabbin Sofrası hangi Eski Antlaşma uygulamasına dayanıyor? Rabbin Sofrası Fısıh’a dayanmıyor mu? Evet, Rabbin Sofrası Fısıh’a dayanır, ancak aynı zamanda Mesih’in işinin benzer yönüne işaret eden diğer Eski Antlaşma bölümlerinden sık sık örtüşen Kutsal Kitap uygulamaları ve imgeleri vardır. Örneğin, Fısıh Bayramı, Kefaret Günü’ndeki Eski Antlaşma kurbanları gibi Mesih’in kurban edilişinin habercisidir. Burada Fısıh ve huzur ekmeği arasında bir paralellik vardır. Ayrıca şunu da bilmeliyiz ki, Rabbin Sofrası gibi Yeni Antlaşma’nın uygulamaları Eski Antlaşma’da herhangi bir emsali olmadan meydana gelmemiştir. Bir diğer deyişle, Rabbin Sofrası’nı Mesih icat etmemiştir, bilakis bu sofranın önceliği Buluşma Çadırı’ndaki huzur ekmeğidir.
Bağlantıları şu şekilde değerlendirebiliriz: Eski Antlaşma kâhinleri Buluşma Çadırı’nda toplanır ve Tanrı’nın lütufkâr kurtarışına ve halkına yönelik sağlayışına işaret eden huzur ekmeğini tüketir ve şarabı içerlerdi. Aynı şekilde, Yeni Antlaşma da bize bir kraliyet kâhin sınıfı olduğumuzu ve dua yoluyla ayrılmış ve kutsanmış bir antlaşma yemeği olarak ekmek ve şarap tüketmek için bir araya geldiğimizi söyler. Mesih’in açıklamasında gördüğümüz üzere, ekmek ve şarap Mesih’teki kurtuluşumuza işaret eder. Yuhanna’nın Müjdesi’nde şöyle yazar:
“İsa onlara şöyle dedi: ‘Size doğrusunu söyleyeyim, İnsanoğlu’nun bedenini yiyip kanını içmedikçe, sizde yaşam olmaz. Bedenimi yiyenin, kanımı içenin sonsuz yaşamı vardır ve ben onu son günde dirilteceğim. Çünkü bedenim gerçek yiyecek, kanım gerçek içecektir. Bedenimi yiyip kanımı içen bende yaşar, ben de onda. Yaşayan Baba beni gönderdiği ve ben Baba’nın aracılığıyla yaşadığım gibi, bedenimi yiyen de benim aracılığımla yaşayacak. İşte gökten inmiş olan ekmek budur. Atalarınızın yedikleri man gibi değildir. Atalarınız öldüler. Oysa bu ekmeği yiyen sonsuza dek yaşar.’” (Yuhanna 6:53–58)
Burada anlatılmak istenen şudur: Rabbin Sofrası’nı kutladığımızda, Rabbimiz İsa Mesih’le bir araya gelir ve O’nunla paydaşlık kurmuş oluruz.
Tıpkı Eski Antlaşma’da ekmek ve şarap yiyen kâhinlere Tanrı’nın sadece birkaç metre ötedeki en kutsal yerdeki huzurunun ve lütufkâr kurtuluşunun hatırlatılması gibi, bizler de Rabbin Sofrası’nı her yediğimizde Mesih’in aramızdaki huzurunu ve O’nun yaşamı, ölümü ve dirilişi sayesinde iman yoluyla sahip olduğumuz kurtuluşu hatırlatmış oluyoruz.
Rabbin Duası
Bir yandan da Tanrı’nın ruhsal ve fiziksel ihtiyaçlarımızı nasıl karşıladığı bize hatırlatılır. Huzur ekmeğinin İsraillilere Tanrı’nın İsrail’in fiziksel ihtiyaçlarını nasıl karşıladığını hatırlatması gerektiğini unutmayın. Büyük olasılıkla Rabbin Duası’ndaki “Bugün bize günlük ekmeğimizi ver” (Matta 6:11) şeklindeki ünlü ifadenin ardında da bu bağlantı yatmaktadır. Bu ifade aynı zamanda vaat edilen topraklara girene kadar çölde dolaşan İsrail’e Rabbin her gün gökten verdiği ekmekle de bağlantılıdır. Bu nedenle Tanrı, halkının günlük ihtiyaçlarını onların isteyebileceklerinin ya da hayal edebileceklerinin çok ötesinde karşılıyordu ve Eski Antlaşma kâhinlerinin huzur ekmeğini tüketirken hatırlamaları gereken şey de buydu.
Mesih Aracılığıyla Bağlantımız
Masa, huzur ekmeği ve Mesih arasındaki bağlantıları gördüğümüzde, kaçınılmaz olarak kiliseyle olan bağlantılara çekiliriz. Tahmin edebileceğimiz gibi ilk önemli bağlantı, imanla Mesih’e bakmamızı sağlamaktır. Günahlarımızın bağışlanmasının yalnızca O’nun dökülen kanı sayesinde mümkün olduğunun farkında mıyız? Sonsuz yaşama ancak imanla Mesih’e, O’nun yaşamına, ölümüne, dirilişine ve göğe yükselişine bakarak sahip olabileceğimizin farkında mıyız? Öyleyse Rabbin Sofrası’nda kutladığımız şey kurtuluşumuzun gerçekliğidir. Eski Antlaşma kâhinleri kurtuluşlarını hatırlatmak için Tanrı’nın huzurunda ekmek ve şarap tükettikleri gibi, biz de Yeni Antlaşma kâhinleri olarak Mesih’in huzurunda antlaşma yemeğinin ekmek ve şarabını tükettiğimizde Mesih’le aynı şekilde paydaşlık ederiz — O, kilisenin bir araya gelmiş bedeninde mevcuttur.
Bu düşünceler Rabbin Sofrası’na her katıldığımızda aklımızdan geçmelidir. İsrail gibi biz de Fısıh kuzumuz Mesih’in kurbanı aracılığıyla antlaşmadaki lütufkâr kurtuluşumuz için Tanrı’ya şükretmeliyiz. Bununla birlikte, göksel Babamızın bize verdiği günlük ekmeği de hatırlamalıyız. Tanrı İsrail’in günlük yiyecek ihtiyacını karşıladı — onların açlığını giderdi. Yaratılışın sunduğu rahatlıkların çoğunu ne sıklıkla göz ardı ediyoruz? Sanırım bunu kolayca yapabiliyoruz çünkü diğer pek çok insanın da yiyecek, ev, araba, giysi, para gibi aynı şeylere sahip olduğunu görüyoruz. Muhtemelen bu şeylere sahip olduğumuz zihniyetine kapılıyoruz çünkü bunlar basitçe emeğimizin sonucudur. Çalışırız, sonra da satın alır ve ihtiyaçlarımızı karşılarız. Oysa bu bölüm bize bir şey hatırlatıyorsa, o da bize günlük ekmeğimizi verenin Tanrı olduğudur. Tanrı bize iyi davrandığı için işimiz var. Tanrı ihtiyaçlarımızı lütfedip bol bol karşıladığı için üstümüzde giysilerimiz, bankada paramız, başımızı sokacak bir evimiz ve karnımızı doyuracak yiyeceğimiz vardır.
Sabah kalkıp homurdanıyor ve işimizi ne kadar sevmediğimiz konusunda içimizden söyleniyor muyuz? Evimiz yeterince büyük olmadığı ya da kullandığımız arabalar yeterince yeni olmadığı için şikâyet ediyor muyuz? Yemeğe oturduğumuzda, yemeğimizin nereden geldiğini hiç düşünmeden kendimizi tıka basa doyurmaya başlıyor muyuz? Belki de bir tarım toplumunda bir yemek için daha fazla şükretmek daha kolay olurdu. Örneğin, bir çiftçinin toprağı sürmesi, tohumu ekmesi, gübrelemesi, sulaması ve ürünü beklemesi gerekirdi. Yahut çiftçinin buzağıyı büyütmesi, beslemesi, bakması, kesmesi ve bunların hepsini yemeden önce yapması gerekirdi. Doğal olarak, tarım ve hayvancılık görsel olarak Tanrı’nın takdirine bağlıdır ve yağmur yağmazsa mahsul de olmaz. Mahsul yoksa, insan ya da hayvan için yiyecek de yoktur. Klimalı marketimizin reyonlarında geziniyor ve alışveriş arabalarımızı yiyeceklerle dolduruyor olmamız, günlük ekmeğimiz için şükretmememiz gerektiği anlamına gelmez. İster yemek için oturalım ister arabamıza binelim ya da işe gidelim, bize günlük ekmeğimizi sağladığı için lütufkâr göksel Babamıza şükretmeliyiz.