Yeni Antlaşma Işığında Kâhin Giysileri
Yeni Antlaşma’ya geçiş yaptığımızda zihinlerimiz öncelikle Mesih’in başkâhinimiz olarak kimliği üzerinde durmalıdır. Mesih bizim başkâhinimizdir fakat O’nun hizmeti ile Harun ve soyundan gelenlerin hizmeti arasında büyük bir fark vardır. İbraniler mektubunun yazarı Harun ve Mesih’in kâhinlikleri arasındaki farkları ayrıntılı bir şekilde açıklar: “İnsanlar arasından seçilen her başkâhin, günahlara karşılık sunular ve kurbanlar sunmak üzere Tanrı’yla ilgili konularda insanları temsil etmek için atanır. Bilgisizlere, yoldan sapanlara yumuşak davranabilir. Çünkü kendisi de zayıflıklarla kuşatılmıştır. Bundan ötürü, halk için olduğu gibi, kendisi için de günah sunusu sunmak zorundadır” (İbraniler 5:1–3).
Bir önceki bölümde gördüğümüz üzere, başkâhinin en kutsal yerde Tanrı’nın huzuruna girebilmesi için bir yakmalık sunu kurban etmesi gerekiyordu. Başkâhin yalnızca İsrail’in günahları için değil, aynı zamanda kendi günahları için de bir boğa kurban etmek zorundaydı. İbraniler’in müellifinin belirttiği üzere: “Halk için olduğu gibi, kendisi için de günah sunusu sunmak zorundadır” (İbraniler 5:3). Elçi Petrus da güçlü bir şekilde şöyle yazar: “Biliyorsunuz ki, atalarınızdan kalma boş yaşayışınızdan altın ya da gümüş gibi geçici şeylerle değil, kusursuz ve lekesiz kuzuyu andıran Mesih’in değerli kanının fidyesiyle kurtuldunuz” (1. Petrus 1:18–19).
Bu durumda, Eski Antlaşma’daki başkâhin ile bizim başkâhinimiz olan Mesih arasındaki en büyük farklardan biri, Levililer’in günahkâr olması, Mesih’in ise günahkâr olmamasıdır. Mesih günahtan arınmış olduğu için kendisi için bir kurban sunmak zorunda olmamakla kalmaz, aynı zamanda kendi canını kurban ederek günahların gerçekten affedilmesini sağlar: “Tekelerle boğaların kanı ve serpilen düve külü murdar olanları kutsal kılıyor, bedensel açıdan temizliyor. Öyleyse sonsuz Ruh aracılığıyla kendini lekesiz olarak Tanrı’ya sunmuş olan Mesih’in kanının, diri Tanrı’ya kulluk edebilmemiz için vicdanımızı ölü işlerden temizleyeceği ne kadar daha kesindir!” (İbraniler 9:13–14). O halde, Mesih’in çarmıhtaki kurbanı sayesinde günahlarımızın bizi artık suçlamadığını bilerek sevinebiliriz. Tabiri caizse, hatalarımızın kaydıyla dolu olan yazı tahtası temizlenmiştir; doğu batıdan ne kadar uzaksa, Tanrı da günahlarımızı bizden o kadar uzaklaştırmıştır.
Bununla birlikte, Mesih’in yalnızca temiz bir sayfa açıp sonra da bu sayfayı kendi doğruluğumuzla doldurmamızı söylemediğini de bilmeliyiz. Tam tersine, Mesih sadece günahlarımızı affederek temiz bir sayfa açmakla kalmaz, aynı zamanda bize kusursuz doğruluğunu da verir yani bu sayfa İsa Mesih’in kusursuz, kutsal ve doğru itaatiyle doldurulur. Mesih’in itaatinin halkına aktarılması ya da isnat edilmesi Kutsal Yazılar’da pek çok yerde yer almaktadır. Peygamber Yeşaya şöyle yazar: “Canını feda ettiği için Gördükleriyle hoşnut olacak. RAB’bin doğru kulu, kendisini kabul eden birçoklarını aklayacak. Çünkü onların suçlarını o üstlendi” (Yeşaya 53:11). Pavlus bu fikirden yola çıkarak Roma’daki kiliseye şu açıklamayı yapar: “Bir kişinin itaatsizliğiyle birçokları günahkâr olduğu gibi, bir kişinin itaatiyle de birçokları doğru olacaktır” (Romalılar 5:19, çeviri bana ait). Yahut en meşhuru Pavlus’un Mesih ile imanlı arasında gerçekleşen görkemli değiş tokuş hakkında yazdıklarıdır: “Tanrı, günahı bilmeyen Mesih’i bizim için günah sunusu yaptı. Öyle ki, Mesih sayesinde Tanrı’nın doğruluğu olalım” (2. Korintliler 5:21). Dolayısıyla, Mesih’e iman ettiğimizde, O’nun yaşamına, ölümüne ve dirilişine güvendiğimizde, sadece günahlarımızın bağışlanmasını değil, aynı zamanda Mesih’in doğruluğunu da alırız. O zaman Baba Tanrı bize baktığında, bizi yalnızca olumsuz yani günahsız olarak değil, olumlu yani kendi gözünde doğru olarak görür.
Kutsallık ve doğruluk, başkâhinin giysilerinde sembolik olarak temsil edilirdi. Tanrı’nın Musa’ya kâhinin giysilerinin ‘görkem ve saygınlık’ için kutsal olduğunu söylediğini hatırlayalım (Mısır’dan Çıkış 28:2). Dahası, kâhinlerin Tanrı’nın huzuruna çıplaklıkları, yani günahkârlıkları, suçlulukları ve utançları ortaya çıkmış olarak girmemeleri gerekiyordu. Günahkârlıklarını kutsal giysileriyle örtmeleri gerekmekteydi. O halde Kutsal Yazılar’ın kurtuluşla elde ettiğimiz doğruluğu giysilere bürünmeye benzetmesi kimseyi şaşırtmamalıdır. Zekeriya peygamber, başkâhin Yeşu’nun Rabbin huzurunda kirli ve pis giysiler içinde dururken Şeytan’ın kâhine karşı suçlamalarda bulunduğu bir görümünü anlatır. Şeytan bir melek tarafından azarlanır ve ona Yeşu’nun ‘ateşten çıkarılan yarı yanmış odun parçası’ olduğu, yani Tanrı’nın gazabından kurtulduğu bildirilir. Melek daha sonra diğerlerine kâhinin kirli giysilerini çıkarmalarını bildirir. Giysilerin çıkarılması günahın çıkarılması olarak tanımlanır. Yeşu’ya daha sonra temiz giysiler giydirilir, bu da Yeşu’nun artık günahtan arınmış, kutsal ve doğru olduğunu göstermektedir (Zekeriya 3:1–5).
Yeşaya kitabının başka bir yerinde, kurtuluş giysileri doğruluğa benzetilir: “RAB’de büyük sevinç bulacağım, Tanrım’la yüreğim coşacak. Çünkü çelenkle süslenmiş güvey gibi, Takılarını kuşanmış gelin gibi, bana kurtuluş giysisini giydirdi, Beni doğruluk kaftanıyla örttü” (Yeşaya 61:10). Kurtulmuş olan kişinin giysilerini kendisinin üretmediğini, daha ziyade giysilerin Rab tarafından verildiğini belirtmek önem taşımaktadır. Elçi Yuhanna bu Eski Antlaşma imgesine dayanarak şöyle yazar: “Sevinelim, coşalım! O’nu yüceltelim! Çünkü Kuzu’nun düğünü başlıyor, Gelini hazırlandı. Giymesi için ona temiz ve parlak İnce keten giysiler verildi.” İnce keten kutsalların adil işlerini simgeler (Vahiy 19:7–8). Kutsallar doğruluk kaftanı giyerler, doğru eylemlerini sergilerler, ancak bu doğru eylemler geline verilir, gelinin kendisi tarafından üretilmez.
Yüce başkâhinimiz İsa Mesih’ten aldığımızı bildiğimiz doğrulukla donanma teması işlenir. Mesih’in mükemmel doğruluğunun bize giydirilmiş olduğunu bilerek sevinmeliyiz. Emek vermemiz ve iyi işlerimizle bir şekilde Tanrı’nın lütfunu kazanmamız gerekmemektedir. Daha ziyade, Mesih’e iman ettiğimizde, günahlarımızın bağışlanmasını ve O’nun doğruluğunun bize isnat edilmesini kabul ederiz. Bunlar bize Tanrı’nın karşılıksız ve ücretsiz lütfuyla verilir! Tıpkı başkâhinin giysilerinin görkem ve saygınlık için giyilmesi gibi, bizler de çok daha büyük bir şekilde Mesih’in doğruluk giysisini, Üçlü Birlik Rabbimizin yüceliği ve övgüsü için giyiyoruz.
Dikkate almamız gereken son bir şey daha vardır, o da Harun’un giydiği göğüslüktür. Harun’un Buluşma Çadırı’nın bir kopyasını giydiğini hatırlayalım. Harun’un göğüslüğünde bizzat cennetin müjdelendiğini görmemiz şaşırtıcı olmamalıdır. Vahiy kitabında Yeni Yeruşalim yani kilise göklerden indiğinde, Harun’un göğüslüğüyle aynı özelliklere sahip olduğuna dikkat edin:
“Son yedi belayla dolu yedi tası taşıyan yedi melekten biri gelip benimle konuştu. ‘Gel!’ dedi, ‘Kuzu’ya eş olacak gelini sana göstereyim.’ Sonra melek beni Ruh’un yönetiminde büyük, yüksek bir dağa götürdü. Oradan bana gökten, Tanrı’nın yanından inen ve O’nun görkemiyle ışıldayan kutsal kenti, Yeruşalim’i gösterdi. Kentin ışıltısı çok değerli bir taşın, billur gibi parıldayan yeşim taşının ışıltısına benziyordu” (Vahiy 21:9–11).
On iki kapısının üzerinde İsrail’in on iki oymağının adları yazılmıştır (Vahiy 21:12). Mesih’in on iki havarisinin adlarının yazılı olduğu on iki temel vardır (Vahiy 21:14). Kent “kare biçimindeydi, uzunluğu enine eşitti” (Vahiy 21:16), tıpkı mükemmel kare biçimindeki göğüslük gibi. Kenti çevreleyen duvarın temeli değerli taşlarla süslenmiştir: yeşim, laciverttaşı, akik, zümrüt, damarlı akik, kırmızı akik, sarı yakut, beril, topaz, sarıca zümrüt, gökyakut, ametist (Vahiy 21:19–20). Bunlar Harun’un göğsünü süsleyen değerli taşların aynısıdır.