Nüfus Sayımı Vergisi
Nüfus sayımı ve vergi ile ilgili aşağıdaki açıklamaları okuyoruz:
“İsrailliler’in sayımını yaptığın zaman, herkes canına karşılık bana bedel ödeyecektir. Öyle ki, sayım yapılırken başlarına bela gelmesin. Sayılan herkes armağan olarak bana yarım kutsal yerin şekeli verecektir. -Bir şekel yirmi geradır.” (Mısır’dan Çıkış 30:12–13)
İsrail’den zaman zaman nüfus sayımı yapmasının ya da ülkelerindeki İsraillilerin nüfusunu belirlemelerinin istendiğine özellikle dikkat edin. Örneğin, İsrail’e vaat edilen topraklara girmeden önce nüfus sayımı yapması emredilmişti, böylece kaç askerleri olduğunu öğrenebileceklerdi. Ancak aynı zamanda, eğer tek başına bir nüfus sayımı yaparlarsa, bu bir vebaya yol açacaktı.
İzinsiz yapılan bir nüfus sayımının sonuçlarını Kral Davut’un, baş komutanı Yoav’ın tavsiyesine rağmen nüfus sayımı yaptırmasından biliyoruz: “Ama Yoav, ‘RAB Tanrın halkını yüz kat daha çoğaltsın, efendim kralım da bunu görsün!’ diye karşılık verdi, ‘Ancak, efendim kralım neden bunu istiyor?’” (2. Samuel 24:3). Öyle görünüyor ki Yoav Davut’un nüfus sayımı emrindeki tehlikeyi görmüştü — korkuyordu çünkü Davut deyim yerindeyse “dereyi görmeden paçaları sıvamıştı” ve gücünü Rab’de değil, sahip olduğu asker sayısında arıyordu.
Yoav yaklaşık 1,3 milyon savaşçı saymış olsa da (2. Samuel 24:9), İsrail’in düşmanlarını yenilgiye uğratanın Rab olduğunu başka örneklerden de biliyoruz. Bunun iki çarpıcı örneği, Tanrı’nın İsrail’e Eriha kentinin etrafında yedi kez dolaşmasını emrederek bu kenti yenmesini sağlamasıyla ortaya çıkmıştır. Tanrı ayrıca Gidyon’un ordusunu 22.000 kişiden 300 kişiye indirdiğinde de İsrail’in düşmanlarını yenmiştir (Hakimler 7). Davut’un günah dolu nüfus sayımı yüzünden İsrail üç gün süren ve 70.000 kişinin ölümüne yol açan vebaya maruz kaldı (2. Samuel 24:15).
Nüfus sayımı sırasında İsrail’in başına bir bela gelmesini önlemek için, her adam canına karşılık bir fidye, yani kefaret verecekti. Bu kefaret ödemesi yarım şekel, yani yaklaşık 5,7 gram gümüş ya da sekiz küçük şeker parçasına eşdeğer bir ağırlığa denk geliyordu. Nüfus sayımında sayılan yirmi yaş ve üzerindeki herkes, zengin ya da fakir, yarım şekel sunularını Buluşma Çadırı’na verecek ve canları için kefarette bulunacaklardı.
Kefaret parasının hangi amaca hizmet edeceğine dikkat edin: “İsrailliler’den bedel olarak verilen paraları toplayacak, Buluşma Çadırı’nın hizmetinde kullanacaksın. Bu paralar canlarınızın bedeli olarak ben, RAB’be İsrailliler’i hep anımsatacak” (Mısır’dan Çıkış 30:16). İsrailliler basitçe kurtuluşları için para ticareti yapmıyorlardı. Bu suçlama, dinin kitlelerin afyonu olduğunu söyleyen Karl Marx ya da kilisenin günah fikrini cahil kitlelerden para alabilmek ve onları kilisenin kontrolü altında tutabilmek için icat ettiğini savunan Frederick Nietzsche gibi kişiler tarafından yıllar boyunca kiliseye yöneltilmiştir. Maalesef kilise de böylesine günahkâr uygulamalara sürüklenmiştir.
On altıncı yüzyılda Roma Katolik Kilisesi’nin endüljans satışı Reformu ateşlemiştir. Başlangıçta kilisenin Roma’daki Aziz Petrus katedralini inşa etmek için paraya ihtiyacı vardı. Kiliseye para veren herkese, bağış için bir ‘teşekkür’ olarak, arafta geçirdiği zamanın bir kısmının ya da tamamının affedilmesi anlamına gelen bir endüljans veriliyordu. Bu uygulama sokaktaki sıradan insana ulaştığında, slogan çınlamaya başladı: “Sandıktaki bozuk para çınladığı anda, araftan bir ruh çıkar.”
Ancak metnimizde yer alan kefaret parası ne insanları kontrol altında tutmak için icat edilmiş bir şeydi, ne de bağışlanmak karşılığında basit bir para alışverişiydi. Bilakis, sunuların “RAB’be İsrailliler’i hep anımsatacak” olduğuna dikkat edin (16. ayet). Başka bir deyişle, kefaret parası İsrail’in ilk doğanlarının adanmasıyla aynı işlevi görüyordu. İsrail Fısıh Bayramı’nı ilk kutladığında, Tanrı Mısır’ın ilk doğanlarını yargılayarak öldürmüştü. Fakat İsrail’in ilk doğanları Mısırlılardan üstün oldukları için değil, Fısıh kuzusunun kanı altında oldukları için bağışlandılar. Dolayısıyla Tanrı İsrailliler’den, kurtuluşlarının bir hatırlatıcısı olarak hem insan hem de hayvan olan tüm ilk doğanlarını Rabbe adamalarını istedi.
Diğer bir deyişle, İsrailliler nüfus sayımı yaptıklarında, sayılarının çokluğundan gurur duymak ve Mısır’daki kölelik bağlarından antlaşma yaptıkları Rableri tarafından kurtarıldıklarını unutmak doğal bir eğilim olurdu. Davut’un nüfus sayımı yaparken işlediği günah buydu ve bu yüzden İsrail’in başına felaket geldi. Oysa İsrailliler nüfus sayımı yaptıklarında vergiyi de toplayacak ve kurtuluşlarının çok yönlü bir hatırlatıcısı olarak Buluşma Çadırı’na vereceklerdi. Nüfus sayımı vergisi Tanrı’nın onları Mısır’dan kurtardığını hatırlatıyordu. Vergi aynı zamanda İsrail’in günahkârlığını ve Tanrı’nın huzuruna çıkabilmek için başkâhin ve kurban sisteminin aracılığına ihtiyaç duyduklarını hatırlatmak için yine Buluşma Çadırı’na verilirdi.