Yeni Antlaşma Işığında Şabat

Üçlü-Birlik’in ikinci kişisi olan Tanrı, Adem’in yapamadığı işi Tanrı’nın halkı adına tamamlamıştır. Mesih havrada ayağa kalkıp Yeşaya’nın Jübile yılıyla ilgili bölümünü okuduğunda ve bu bölümün onların arasında yerine geldiğini söylediğinde, bu işi yapanın kendisi olduğunu ilan ediyordu. Mesih, Tanrı’nın halkı için uzun zamandır beklenen kurtuluşu ve nihaî istirahatı getirdiğini duyuruyordu. Bu nedenle Mesih kendisini izleyenlere şöyle demiştir: “Ey bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar! Bana gelin, ben size rahat veririm” (Matta 11:28). Bu nedenledir ki İbraniler’in yazarı okuyucularına şöyle der: “Biz inanmış olanlar huzur diyarına gireriz” (İbraniler 4:3). Başka bir deyişle, Mesih’e iman ettiğimizde, Tanrı’nın Şabat huzuruna girmeye başlarız, ancak bunu kendi emeğimizle değil, başka birinin — İsa Mesih’in — emeğiyle yaparız.

Bununla birlikte, Tanrı’nın istirahatine girmeye başlamış olsak bile, yine de O’nun sonsuz istirahatine tam olarak girmediğimizi de biliyoruz: “Böylece Tanrı halkı için bir Şabat Günü rahatı kalıyor” (İbraniler 4:9). Tanrı’nın Şabat dinlenmesiyle olan ilişkimiz kurtuluşumuza çok benzer — bir anlamda kurtulduk, kurtuluyoruz ve kurtulacağız. Yahut şöyle de ifade edebilirim: aklandık, kutsallaşıyoruz ve yüceltileceğiz. Şabat’la olan ilişkimiz de bu türden bir ilişkidir — Şabat’a girdik, bu yüzden İbraniler’in yazarı iman eden bizlerin O’nun huzuruna girdiğimizi söyler. Tanrı halkı için hala bir Şabat dinlenmesi vardır, bu da Tanrı’nın huzuruna tamamen girdiğimiz bir zamanın geleceği anlamına gelir. Şimdi bunları aklımızda tutarak, Musa’nın Şabat’la ilgili aldığı talimatları Mesih’in ışığında gözden geçirelim.

Bir Kutsallaşma Işareti

Tanrı’nın halkı olarak bizler artık Şabat’ı ya da dinlenme gününü haftanın son günü kutlamıyoruz. Mesih gelip yasanın her zerresini yerine getirerek bizim yerimize bu görevi tamamladığı, günahın cezasını ödediği, ölümden dirildiği ve Baba’nın sağına yükseldiği için, artık dinlenme günümüzü haftanın ilk günü kutluyoruz. Görülmesi gereken önemli bir nokta da şimdi “Rabbin Günü” ya da Pazar olarak adlandırdığımız dinlenme gününün hala Tanrı’nın bizi kutsadığının bir işareti olduğudur. Her Rabbin Günü işlerimizden dinlenir ve özellikle bizim için bu işi yapmış olana, İsa Mesih’e bakarız. Ancak kiliseye gelerek ve ibadet için toplanarak, Tanrı’nın huzurumuzda bizi kutsadığını hem zımnen hem de açıkça kabul etmeliyiz. Burada Tanrı bizi çeşitli şekillerde kutsar.

Tanrı bizi kutsallaştırır yani bizi diğerlerinden ayırır, çünkü kilise topluluğu dışında başka hiçbir insan topluluğu Tanrı’nın özel kutsal huzurunu bulabileceğimiz bir yer değildir. Kiliseye gitmediğimizde ve Rabbin Günü’nü kutlamadığımızda, Tanrı’nın huzurunda bulunma arzumuz olmadığını üstü kapalı bir şekilde kabul etmiş oluruz. Tanrı bizi Kutsal Ruh’unun gücü, varlığı ve çalışmasıyla kutsallaştırır. Günahtan ve ölümden kurtulduktan sonra kurtuluşumuzu gerçekleştirmek için kendi başımıza bırakılmayız. Aksine, Kutsal Ruh’un çalışmasıyla bizi Oğlu’nun suretine uygun hale getiren Tanrı’dır.

Bir araya geldiğimiz her Rabbin Günü, Tanrı’nın aramızda iş başında olduğunun — bizi Oğlu’nun suretine uygun hale getirdiğinin — görünür bir işaretidir. Bizi beslemesi, bizimle konuşması, günahlarımızı bağışlaması, huzuruyla bizi teselli etmesi ve bizi kutsallaştırması — bizi Mesih’e daha çok benzetmesi — için Üçlü-Birlik Rabbimize ihtiyacımız olduğunu kendimize hatırlatır ve etrafımızdaki dünyaya anlatırız. Kiliseye gitmediğimizde ve Rabbin Günü’nü kutlamadığımızda ise, Tanrı’nın yaşamlarımızdaki kutsallaştırma işine ihtiyacımız olmadığını dolaylı olarak kabul etmiş oluruz. Üçlü-Birlik Rabbimizin kutsallaştırıcı eylemine ihtiyacımız olduğunun farkına varmalıyız. Antlaşma işareti olan vaftize ve Rabbin Sofrası sakramentine gösterdiğimiz özeni ve dikkati, Tanrı’nın bizim adımıza yaptığı kutsallaştırma işinin bir işareti olan Rabbin Günü’ne de göstermemiz gerekmez mi?

Sonun Bir Işareti

Ayrıca Rabbin Günü’nün, İsrail için olduğu gibi, bir sonun işareti olduğunun da bilincinde olmalıyız; başka bir deyişle, putperest dinlerde olduğu gibi hiçbir zaman dinlenmeden yaşamımıza devam etmeyeceğimizi bilmeliyiz. Reenkarnasyon fikri gibi pek çok pagan dininin asla bir sonu yoktur. Kişi asla dinlenmeyi bilmez, sadece tekrar tekrar reenkarne olur. Oysa Rabbin Günü sonun yani bir gün nihayet ve tamamen içine gireceğimiz Tanrı’nın huzurunun bir işaretidir.

Bunu şu şekilde düşünmemiz gerekir. Tanrı Musa’ya Buluşma Çadırı’yla ilgili talimatların sonunda Şabat’a uyulmasıyla ilgili talimatları verdi. Bu düzenleme önemlidir çünkü Buluşma Çadırı’nın işin ve kilisenin habercisi olduğunu hatırlayın. Verilmek istenen mesaj da şudur: Oğlumun inşa edeceği tapınağın, yani kilisenin bir son noktası olacaktır. Bu da Rabbin Günü olan Pazar’ın hâlâ aynı amaca hizmet ettiği anlamına gelir. Çalışmalarımıza ara verdiğimiz her Rabbin Günü’nde, Mesih’in tamamlanmış işine bakar, bu işi kutlamak için Üçlü Birlik Rabbimize ibadet eder, aynı zamanda Mesih’in ikinci gelişini, her şeyin sonunu dört gözle bekleriz. Sonu — Tanrı’nın huzuruna nihai ve tam girişimizi — bekleyerek geleceğe bakarız. Çalışma tempomuzu dinlendirmek, Rabbin bizimle konuştuğunu duymak, Tanrı’nın halkıyla paydaşlık etmek ve Üçlü Birlik Rabbimize ibadet etmek gibi cenneti tatmak için bir fırsat olan Rabbin Günü’nü ne kadar da sık es geçiyoruz? Bunların hepsi sonsuzlukta yapacağımız şeylerdir. O halde dördüncü emrin hala kilise için bağlayıcı olduğunu ve hala antlaşmanın bir işareti olduğunu anlamalıyız — bu Tanrı’nın bizi kutsadığının ve bir sonun olduğunun işaretidir.

Ölüm Cezası ve Şabat

Ancak son bir konuya, yani ölüm cezasına ve Şabat Günü’ne dikkat etmemiz gerekir. Bazen Şabat ihlali için verilen ölüm cezasına bakar ve Tanrı’nın çok sert olduğunu düşünürüz. Fakat unutmayın, Eski Antlaşma’nın Yeni Antlaşma’yla ilişkisi gölge ve gerçeklik ilişkisidir. Eski Antlaşma’da Şabat’ı ihlal etmenin sonucu fiziksel ölümdü. Yeni Antlaşma’da ise Rabbin Günü’nü ihlal etmenin gerçek karşılığı sonsuz ölümdür. Başka bir deyişle, Mesih’in işi yerine kendi işiyle Rabbin huzuruna, sonsuz Şabat’a girmeye çalışan kişi sadece mahkûmiyeti hak edecektir. Çünkü günahın ücreti ölümdür, ama Tanrı’nın Mesih İsa’daki karşılıksız armağanı sonsuz yaşamdır.